26 Ekim 2017 Perşembe

Tekrarlarım...

               Rüyalarım vardı bir zamanlar. Pembe ve beyaz ağırlıklı, yumuşak düşüşlü rüyalar. Sonra geçti yıllar; değişti renkler. Artık koyu siyah. Zifiri karanlık. Düşüşler, onlar da değişti tabii. Çoğu zaman bir dar ağacında, idam sehpasında, şanslıysam eğer derine düşüşler. Büyüdükçe rüyalar kabus oluyormuş. Büyüdükçe hayat senden kopuyormuş. Zormuş dik yokuşları tırmanmak. Zormuş her şeye rağmen yaşamak. Zormuş ağlarken gülmek.
               Çok tekrara düşerim ben, hayatımda da çok tekrara düştüm. Bile bile sonucunu yaptığım, tekrarladığım hatalarım var benim. Bile bile yıkılan duvarlarım var. Bilerek düştüğüm uçurumlarım var.
               Konu neydi, dur karışıyor aklım, zihnim net değil. Duyduğum yalanlardan olsa gerek toparlanamıyor aklım. Kim hangi yalanı söylemişti?
               Bağlanamıyorum, ilişki istemiyorum, sevmiyordum zaten…
               Bahaneler, yalanlar, kandırmalar, aldatmalarla ve en acısı kaçışlar içerisinde geçen yirmi küsur sene. Artık kaçmak yok.
               Yüzleştim kendimle. Neden dedim ona. Neden ben? Bana verecek bir cevabı yoktu. Öylece sustuk. Gecenin bir yarısıydı, martılar hala uçuyordu ve biz hala karşılıklı susuyorduk.
               Ağlamak için her bir zerren masum olmalı, dedi bana. Şaşırdım, masumdum ben. Bu oyundaki kurban bendim.
               Hayır dedi sen değil, insanlık kurban bu oyunda. Gidenlerine hoşça kal diyebildin mi? Diyemedin. Diyemediysen masum değilsin. Boğazına kadar batık bir halde, sende herkes kadar suçlusun.
               Hayır dedim, ben suçlu olamam. Ben gitmedim ki kimseden; onlar gitti. Ben öylece bakakaldım.
               Biliyorum sonrasında ağladın, biliyorum ben senim dedi. Biliyorum olanları, her şeyin farkındayım. Ama sonra kızdın onlara, onu da biliyorum. Hatta birkaçı ölsün istedin, dedi. Evet dedim. Çok yaktılar canımı, istedim. Ölsünler, bitsin acım istedim. Ölmeleriyle biter mi acıların? Öyleyse çek vur hepsini, teker teker ölsünler.
İçimde ki ben; ben ve geri kalan herkese karşı öfkeliydi. Haksız da sayılmaz. Ben ve diğer herkes yüzünden erkenden büyüttüm onu. Daha çocuk olacak yaşta anne, abla, baba, sırdaş, sığınılacak liman olmuştu. Bana ne dese haklıydı. Doğru suçluydum.
Kalktım ayağa, yürüdüm korkuluklara doğru. Peki ben, öldüğümde masum olacak mıyım? Karşımda ki kaybolmuş, onun yerine sadece sararan yapraklar kalmıştı. Ne çok üzülürdüm çocukken, dökülen yapraklara. Şimdi biliyorum, yaşamak için dökülüyorlar. Tutsaklıkları bitiyor.

Peki ben? Ben de düştüğüm zaman tutsak olmayacak mıyım? O zaman hemen şu korkulukların öte yanına geçip bırakayım kendimi yer yüzüne, bitsin bu ölümcül oyun…

Hiç yorum yok: