6 Kasım 2017 Pazartesi

Bir Kasım Akşamüstü

               Ufka daldığım akşamüstlerim; seni düşünürken inan ben bende değilim. Avare olup dolanıyorum sokaklarda. Şimdi sen bu şehirden gittin ya olmuyor, yürümüyor şehir içerimde. İlerlemeyen bir lokomotif sanki, ince ince bağırıyor bana; sende git, kurtar kendini anılardan diyor da bir türlü gidemiyorum. Gidemediğim onca sokakta hayaletinle dolaşmak çok acı veriyor, dayanamıyorum. Ağlıyorum bazıları, meraklı gözlerin bakışına aldırmadan ağlıyorum. Belki kendimden kaçıyorumdur seni ararken kim bilir, belki de o hazin akşamüstünü tekrarlıyordur içim. Ne olursa olsun özledim. Serin kış akşamlarında bana bakışını bile özledim.
               Bu akşamüstünü diğerlerinden ayıran en önemli noktaya dönelim. Bir yıl önce bu akşamüstü sen o yağmurda kaza yaptın. Bana bunun haberi geldiğinde geçti, geçten bile geç. Kalbin durmuş o adam sana çarptığında, hasta kalbin dayanamamış. Hani derdin ya ‘Senin kalbin attıkça benimki de atar’ diye, o an benim kalbimde mi durdu yoksa? Bensem eğer suçlusu gel bu gece rüyama, al kalbimin o dayanılmaz ritmini. İnan yok demem buna.
               O akşamüstü beni almaya geliyordun, dışarı çıkacaktık, hazırlanmıştım bekletmezdim seni hiç. Sevmezdin beklemeyi, ilk günümüzde söylemiştin bunu. Ben seni beklerken haberin geldi sevgilim, bu sefer o telefon o kadar acı çaldı ki anladım. Hissettiğimi anlatmam güç, ancak beni kaybedersen anlardın. Bu hiç olmadı be sevgilim, keşke yanında olsaydım o an. Ben seninle mutlu ölmeliydim, sensiz divane oldum.
Dolu doluydu yaşadığımız beş sene. Tanıdık eş dostun en gözde çiftiydik, okullar bittiğinde evlenecek mutlu hayatımıza devam edecektik. Ailelerimiz mutluydu, bizse çok çok mutluyduk. Belki de ondan oldu bu olanlar. Hatırlar mısın bilmem demiştim sana ‘Mutlu olursam kötü bir şey olur’ diye, sense ‘Korkma minik sevgilim, ben korurum’ demiştin. Koruyamadın sevgilim. Akşam oldu iyiden iyiye, soğudu hava. Sen olsan kızardın bana, balkonda durmama. Hadi gel ve kız gene bana. İstersen bağır, ben sarılırım sana sakinleşirsin nasıl olsa.
Baksana ne güzel yanmaya başladı şehrin ışıkları, her akşam aynısı oluyor biliyor musun sevgilim? Sahi izliyor musun beni oradan? Unutmadın değil mi? Ne kadar acı değil mi hala seninle konuşuyorum. Herkes gitmemi söylüyor ama ben gidemem ki buradan, burada sen varsın. Bu ev ki aşkımıza şahit, bu ev ki duvarları sen kokuyor hala. Nasıl kokundan uzak kalabilirim ki?
Delirmeye başladığımı düşünüyorlar, delirdim mi? Aşk delilik işi değil mi zaten. Ben sana delicesine aşıktım, sen gittin deli oldum. Konuşuyorum seninle, solumda oturduğunu görüyorum. Mutlu musun orada, güzel mi? Sen iyi bir yerdesin biliyorum. Kızardın meleğim dememe ama meleksin sen artık. Özledim be sevgilim, hani şimdi çıkıp gel desen düşünmem gelirim peşinden.

Uzaklara bakma öyle bana bak, gözlerini çok özledim. Hayalde olsan bak. Şehrin ışıklarını izleyelim, sen bana yıldızları anlat. Ben sızayım gene sıcak ve güvenli kollarında. Ne olur kal bu gece. İhtimalleri düşündükçe çıldırıyorum, öyle zorki. Sensizlik çok zor, özledim çok özledim…

4 Kasım 2017 Cumartesi

Hayat Çizgileri

            Telaşsız gözler için görsel şölendir İstanbul, benim içinse seni her köşesinde aradığım bir karmaşa. Benim için her köşesinden belki sen çıkarsın diye var bu koca şehir. Seni aramak, yorulmadan aramak. Soğukta seni beklemek zordu evet ama güzeldi. Şimdiye kadar kaç yıl etti tanışıklığımız? Çok basit cevabı; ezeldendir tanıyorsun beni. Bende seni öyle, ebediyete kadar tanıyorum. Ben çocukluğumuzdan beri biliyordum, bizin geleceğini. Kesişen kaderlerimizin her bir noktada ayrılması başka türlü açıklanamaz. Biliyorum; güzeldik, saftık ama aynı oranda da imkansızdık, imkansızıydık birbirimizin.
            Aynı nokta da sonsuz defa buluşan sonsuz doğrulardık. Zamanla yanlış şıkları olduk hayatlarımızın. Ben gene de seni beklediğim akşamlara, sofralara sahip oldum. Senelerce sana açtım kapılarını evimin, bir başkasına açamayacağım kadar senle doluydu içim. Doğru sen olsanda yanlış hayatlarda harcadığımız ömürlerimiz oldu. Bambaşka yollara sürüklendiğimiz zamanlarda bile birbirimizi tamamlamışız yıllar boyunca. Doğru anı beklemişte, beklemişiz.
            Seni gittiğim her şehirde, tanıdığım her erkekte aramamsa evet en büyük yanlışım oldu. Sen farklıydın çünkü. Daha çocukken bile incinen yaralarımı sarmaya çabalardın. Sense yanlış kadınlarda beni aradın, hala arıyorsun biliyorum. Sen iflah olmaz bir kaşiftin, bense bekleyen olmaya razı.
            Hatırlar mısın daha kolay dedin bana çocukken aşk. Evet ilk aşkıydık hayatlarımızın, fazlasıyla masum ve cıvıl cıvıl. Ben o cıvıltımı sana taşımak için yıllardır mücadele halindeyim. Ben ki seni özlemekteyim. Sadece sen anlardın benim halimden ve ben sadece senin dayanıksızlığını bilecek kadar yakınındım.
Hayatının kalanı olmak için halen bekliyorum. Beklemek yorucu ama bekliyorum. N’olur daha fazla geç olmadan, daha fazla hayat gezmeden gel. Senden önce bulacaklar beni diye ödüm kopuyor.
Şimdi sen onunlasın, bu saatlerde, belki de ona onu sevdiğini söylüyorsundur. Ben seni tanırım da, bilirim de susarım sen şimdi mutlusun diye. Ben gidemiyorum senden, bekliyorum gecenin ayazında, yalnızlığın karanlığında.
Ben sen yokken öğrendim; martılar sabah olmaya başlarken çığlık atıyorlarmış. Ben sen yokken öğrendim; kahvenin fincanda nasılda hızlı soğuyabildiğini.
İç içe ama bir olmayan hayat çizgimizle baş etmeyi öğreniyorum. Ayrı yollarımız kesişir belki. Gene başladı solumla sağım konuşmaya, atışıyorlar tatlı tatlı, bir yanım sen bir yanım sensizlik. Üçüncü Şahsın şiirini bilirsin Atilla İlhan’dan hani, onunda dediği gibi “Felaketim olurdu ağlardım”, ben senin gözlerin gözlerime değse de ağlardım, senin başkasıyla olmana gerekte yoktu. Ben gönüllü biçaren sense habersiz gaddar adam. Kötü bir şey demekte gelmiyor içimden. Fena bir laf ederim de canın yanar diye korkuyorum.

Ne güzel şey seni sensiz de sevebilmek ve seni sensiz de hayalinle yaşamak. Ben sensiz yaşayamam demiyorum. Yaşarım. Ama senden ayrı mutsuz yaşamak değil ben seninle mutlu ölmek istiyorum. İzin ver bari bunu yaşayayım…