29 Ekim 2017 Pazar

Çilingir Sofram

               Karanlık bir arka sokakta rastlaşmıştık seninle, sözcüklerin hala aklımda; nasıl demiştin şaşkınlık içerisinde, nasıl giderim buradan. Şaşırmıştım, bana bakışların fazlasıyla etkiliydi. Tarif etme yeteneklerimi sanırım az önceki bakışında kaybettim. Benim için fazla sarsıcıydın. Epey duraksamadan sonra benimle gel demeyi ancak akıl etmiştim ki bunu da sorgular bakışlarında mahvettiğimi hissedip susacaktım, sen bana bakıp emin olduğunda tamam dedin. O tamam hayatım da milat oldu.
               Seninle yürüdüğümüz o yol boyunca düşündüklerim hala aynı canlılıkta hayallerimde. Sesinin meleklerden hiçbir farkı yoktu ve sen bana gülüyordun. Tabirlerim caiz değilse idamımı isteme olur mu? Zor bilirsin yanarken susabilmek. Neden susmasını isterler yanarken insan? Ben o gece o sokakta susmamayı öğrendim. Karşılaşmamız ani ama doğru oldu. O sokağa girdiğimde nereden saptım bu sokağa demiştim, şimdiyse iyi ki diyorum. Soğuk akşamlarıma gülüşünle güneş gibi doğdun.  Bazen hayat sana akıl almaz seçimler yaptırırsa, kızma güzel şeyler çıkar sonucunda. Yanında yürüdüğüm her saniyeye minnettar kalacağım. Soğukta titreyişin hala aklımda, ürkek bakışların korkman. Ne kadar da benzermişiz meğer.
               Ben seni kaybetmekten korkmaya o gece başladım. O gece ben seni korumam gerektiğine inandım. Ben seni ölesiye sevdim, sevmeye de devam etmek istedim. Neden beni birden bıraktığını anlamam uzun zaman sürdü. Sonraysa anladım senin çektiğin sıkıntıyı da, zordu beni bırakmak ama bırakmanın nedeni daha zordu.
               Kaçıncı evre demişlerdi sana? Dört müydü? Beni yanında istememenin nedeni sadece beni korumakmış, neden korudun ki ben seninle acıları istedim. Ben seninle sadece yaşamak ya da ölmek istedim. Seninle her şeye vardım, yok oldum. Beni yok etmende değil, bizi yok etmen beni bitirdi. Ben sadece yanında olmak isterdim.
               Birden ortadan yok olman aynı o gece karanlık sokakta karşıma çıkman gibi aniden olmuştu. Ben seni yakalamaya çalıştıkça elimden kaçışınsa kalbimi durdurmaya yetmişti. Ah benim güzel kadınım, ben seni her halinle sevmeye hazır biçarendim. Ben şimdi bir başkasına sen gibi nasıl bakarım. Ben bir başkasına nasıl benim derim. Ben sensiz nasıl ben olurum. Ben bundan böyle nasıl nefes alırım. Senden öğrenseydim en azından hastalığını. Hiç unutamayacağım bir mart gününde o telefonun ucundaki sesten değil de, senden. Benden keşke sakınmasaydın. Senden sonra okudum hastalığını, moral lazımmış. Moral, bensiz sana nasıl uğrasın. Ah benim kalbi yaralım, ah benim tatlı sözlü sevgilim. Ben seni toprağa vermeye hazır değildim ki, olmadı bu. Sen karanlıktan korkardın, şimdi karanlık  dört bir yanın. Anlamalıydım ama beni öyle severken gitmenden anlamalıydım. Zordu sensiz nefes almak, belki barışırız ihtimali varken bile zordu. Şimdiyse nasıl imkansız nasıl zor ve bedbaht. Sensiz nefes aldığım her gün ciğerlerimdeki o kor ateş beni öldürüyor.
Sensizlik zor be Elra’m. Sensiz rüzgarda savrulmak, bahar da yapraklarını döken ağaçlara dönmek, sensizken ben sadece ölüyüm. Keşke çıksan gene o köşe başından. Gene korksan da benden, çekinsen. Ürksen gene sonra bende huzurunu bulsan. Ama gene gitmesen o karanlık cehenneme. Seni benden ayıran o hastalık, o lanet taramalar, kemoterapiler. Hepsi, bensiz atlatmaya çalışırken yorulmuşsun, yorgun düşmüşsün bensiz. Sonrası o telefon, dünyanın benden uzaklaşması ve tabii ki senin cenazen.
Ne çok sevenin varmış, kıskandım seni o gün. Ellerim tabutuna değmek için çabalarken, sen başka omuzlarda taşınıyordun. Belki dokunsam sana o anda geri gelirdin, severdin sen şakaları. Mutfağımızda yaptığın şakalar gibi, bir anda çıkardın belki atlardın üstüme işte geldin koca adam der sarardın. Sarılırdın o küçük ama güçlü kollarınla. Ben seninle güçlüydüm. Sen bana her güldüğünde, her baktığında güçlüydüm. Şimdi evet şimdi güçsüzüm. Yorgunum. Ben kıyamam seni oraya bırakmaya, oysa elimde kürekle öylece bekliyorum şimdi baş ucunda. Son bir kez yüzünü görmeme izinde vermediler. İstememişsin görmemi. Böyle ceza mı olur sevgili!
Şimdi sen yoksun. Ben kanepemde hep oturduğun yerde oturuyorum. Ben seni özlüyorum. Annen söyledi, bana mektup yazmak istemişsin ama halin olamamış bir türlü. Tahmin ederim zordur o haldeyken kalem bile tutmak. Ben şimdi evim-iz-de hayalinle sarmaş dolaşsam eğer, ben senin ne demek istediğini biliyorum demektir. Sen benim içimde öyle yer etmişsin ki, öyle işlemişsin ki içime sen olmadan da seni sevecek, seni yaşayacak kadar sana sahibim. Ben sen olmuşum sevgili, ben sende ben olmuşum.
Şimdi sen ve ben ayrı dünyalarda yaşayan iki ölü. Ben sensiz olamam. Dedim ya sen gittin ve ben öldü. Belki madden de ölmenin vaktidir. Ben sensiz kaç çilingir sofrasında, kaç kadeh, kaç şişe içmişim, belli değil sorma cevap veremem buna. Hayır sitemim yok sadece özledim. Evet belki birazda delirdim. Ne yaparsın aşk delilik işi zaten. Ben sana deliyim. Neyse sevgilim kaldır kadehini, bütün hepsi senin şerefine kadınım. Hepsi sana….


Hiç yorum yok: